29 Mayıs 2014 Perşembe

KAYA MEZARLARI

Beşdut Kaya Mezarları

Resim 1. Beşdut Kaya Mezarları
Merkeze bağlı Beşdut Köyü'nde derenin iki yanındaki kayalara oyulmuştur. Bir tanesi sütunlu, diğeri sütunsuzdur. Sütunlu mezar 10 m. eninde 2 m. yüksekliğin dedir. Yuvarlak gövdeli sütunlar kaidesizdir. Giriş kare biçimindedir. Duvarlar ve tavan düzgündür. Sütunsuz mezar sütunlu mezarın hemen yanında 8X10 m.ölçülerindedir. Dörtgen biçimi girişten mezar odasına geçilmektedir. Duvarlar ve tavan düzgündür. M.Ö. 6. yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır. Yörede bunların dışında benzer kaya mezarları da bulunmaktadır.  

İndağı Kaya Mezarları ve Salman Höyük

Ilgaz ilçesinin güneydoğusunda Çankırı-Kastamonu yolunun kenarında bulunan höyüğün yüksekliği 20-25 m. ve tepesi düzdür. Çevresinde bulunan tarım arazilerindeki çalışmalar ve kaçak kazılar sonucunda yüzeye yayılmış pişmiş topraktan  mamul parçalardan, yoğun Bizans ve Roma dönemi yerleşiminin çok daha eski çağlara uzandığı tahmin edilmektedir. Bölgedeki anıtsal yapılar Devrez Çayının güneyinde ve Çankırı Kastamonu yolunun solunda kayalık, yüksekçe bir tepenin doğuya bakan yamaçlarındadır. Burada çok sayıda ve insan eliyle oyulmuş mağaralar, kaya mezarları, kaya kilisesi olabileceği tahmin edilen tapınak ve amacı tam olarak bilinemeyen oyuklar bulunmakta olup burasının; dini törenlerin yapıldığı ve muhtemelen 
höyükle bağlantılı kutsal kabul edilen mekanlardan olduğu tahmin edilmektedir. 
Resim 2. İndağ Kaya Mezarları

Kaya tapınakları, ulaşım yollarının geçtiği sarp ve dar geçitlere, kervanların talancılardan korunması ile dua ve ibadet etmek amacıyla yapılmakta idi. İndağı Kaya mezarlarına ulaşım için 2000 yılında yol açılarak, açılan yol asfaltlanmıştır. Ayrıca çevre düzenlemesi ve aydınlatma çalışmalarıyla kaya mezarlarına çekicilik kazandırılmıştır.

Sakaeli Kaya Mezarları ve Peri Bacaları

Genel  olarak Roma ve Bizans Dönemlerine ait olduğu tahmin edilen mezarlar, köyün sırtını yasladığı tepenin güneyde dik inen yamaçlarında yer almaktadır. Çakıl taşlı tortul kaya özelliği taşıyan tepenin yüzeyindeki oyukların yere yakın olanları köy halkı tarafından önü kapatılmak suretiyle değişik maksatlarla kullanılmaktadır. Çeşitli yükseklik ve genişlikteki oyuklar; tek, birbirine geçişli, basamakla inilen iki odalı bölmeli, aydınlatma pencereli özellikler göstermektedir.
Resim 3. Peri Bacaları
Kare, dikdörtgen planlı, düz kubbe ve semerdam tavanlıdırlar. Duvarlara açılmış küçüklü büyüklü nişler mezar odası ve ikamet amaçlı olarak kullanılmıştır. Bir kısmının girişleri kemerli ve içlerinde ölü sedirleri mevcuttur. 1.5x1.5 ile 10.0x10.0 m arasında değişen taban ölçüleri, 2-3.5 m arasında değişen tavan yüksekliklerine sahiptirler. Oyuklar arasında 27 basamakla inilen bir sulu in bulunmaktadır Devrez Çayının akıntısı istikametinde köye 2 km. mesafedeki Gelin Kayası mevkiinde peri bacası oluşumları ve aralarındaki kaya mezarları ilginç görünümler oluşturmaktadır.

Hüyük Yeraltı Şehri

Resim 4. Yeraltı Şehri
İl merkezine 55, Orta ilçesine 11 km mesafede yer alan Hüyük Köyünde bulunmaktadır. M.S. 3-5. yüzyıllarda yapıldığı ve kullanıldığı tahmin edilen yer altı şehri 2005 yılında tespit ve tescil edilmiş, 2006 ve2008 yıllarında Müze Müdürlüğünce gerçekleştirilen temizlik çalışmalarıyla; küçük kilisesi, keşiş odaları, sarnıcı ve diğer hayat alanlarıyla komplike bir yapı arz eden çok katlı kültür varlığı tamamen açığa çıkartılmıştır.

ÇANKIRI MÜZESİ

Çankırı Müzesi 

Çeşitli millet ve medeniyetlerin yaşadığı ilimizde, Cumhuriyet Dönemi ile birlikte bazı taş, seramik, bronz ve etnoğrafik eserlerin çevreden toplanarak eski Halkevi binasında depolanmasıyla müzenin kurulması için ilk adımlar atılmış, bunların muhafazası ve sergilemesi için bir müzeye ihtiyaç duyulması üzerine başlatılan çalışmalar sonucunda 16 Mayıs 1972 tarihinde Halk Eğitim binasının bir bölümünde mevcut eserlerin sergilenmesiyle Çankırı Müzesi faaliyete başlamıştır. Çalışmalarını 1976 yılına kadar bu binada yürüten Müzemiz, yeni bir binanın yapılmaya başlaması sebebiyle ziyarete kapatılarak depo haline getirilmiş, Çankırı Lisesi'nin bir sınıfında büro faaliyetlerini sürdürmüştür. Yapımı tamamlanan 100. Yıl Kültür Merkezi'nin ikinci katında 23 Ağustos 1981 tarihinde yeniden ziyarete açılmıştır. 
Resim 1. Çankırı Müzesi
Anadolu'nun değişik kesimlerinde yaşamış olan medeniyetler bölgemizde de temsil edilmiştir. Buna paralel olarak Müzemizde de Eski Tunç Çağının (M.Ö. 3000-2500), Hitit Çağının (M.Ö. 2000-1200),Friglerin (M.Ö. I. binin ilk yarısı), Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinin güzel 
eserlerinin sergilenmesi ve tanıtılması yoluna gidilmiştir. 

Müzede muhtelif dönemlere ait 19.939 adet eser bulunmaktadır. Bu eserlerin 2.485'i arkeolojik, 1.283'ü  etnografik ve 16.171'i sikkedir. Çankırı Merkez Çorakyerler Mevkiinde Valiliğimizin katkılarıyla A.Ü.Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyeleri tarafından 1997 yılından beri gerçekleştirilen kazıda 8 milyon yıl öncesine ait fosiller bulunmuştur. Fil, gergedan, koyun, keçi, domuz, zürafa, geyik ve primatların atalarına ait fosil buluntuları Çankırı Müzesinde sergilenmektedir. İyi bir tanıtımla Çorakyerler, hem ülkemizin hem de Çankırı’nın turizm potansiyelinde önemli bir yer tutacaktır. Arkeolojik eserler; çevre araştırmaları, satın alma, bağış ve adliye kanalıyla kazanılan eserlerden meydana gelmektedir. Etnoğrafik eserler de satın alma ve bağış yoluyla elde edilmektedir. Kültür Merkezi'nin 2. katında yer alan Müze'de iki teşhir salonu ile depo ve bürolar bulunmakta, arkeolojik ve etnoğrafik eserler tek bölüm halinde, taş eserlerin ancak bir bölümü de binanın dış boşluğu ile tretuvar üzerinde sergilenilebilmektedir. 
Resim 2. Müze içi

Arkeoloji bölümünde Eski Tunç, Hitit, Helenistik, Roma ve Bizans Dönemlerine ait eserler ile çeşitli medeniyetlere ait sikkeler sergilenmektedir. Vitrinde sergilenen eserler arasın da pişmiş toprak kaplar, kemik, cam, boncuk, bronz aletler ve süs eşyaları, cam gözyaşı ve koku şişeleri, tıp aletleri, ağırşaklar, kandiller, iğneler, yüzük kaşları ve çeşitli heykel parçaları bulunmaktadır. 


Resim 3. Eserler
Etnografya bölümünde yer alan eserler Çankırı ve çevresine ait çeşitli dokumalar, el işlemeleri, giysiler, heybe, kilim ve çuvallar ile bakırcılık sanatıyla ilgili siniler, taslar, ibrikler, sahanlar ve leğen gibi eşyalar, kılıçlar, hançer, kama ve çakmaklı tüfek ve tabancalar, barutluk ve yağlıklar, balt, teber, ok ve yaylar, el yazması kitap, icazet ve Kur'anlar, yazı takımları, oyma ve kakma çekmece, ağızlık ve takunyalar, mahalli bindallı, üçetek, fermane, cepken, yağlık, bohça, fes tepeleri, önlük bağları, kuşaklar, kunduralar, çorap ve eldivenler, mineli gümüş saatler ve köstekler, bilezikler, kemer ve kemer tokaları ile değişik sanat örneklerini yansıtan eserler sergilenmektedir.
Resim 4. İnandık Tepe Vazasu

Salonun orta bölümünde Kurtuluş Savaşı'nda, İnebolu, Kastamonu, Çankırı ve Ankara arasında cephane taşıyan tarihi kağnı yer almakta, binanın dış cephesindeki boşluklar ve tretuvar üzerinde ise Hitit Dönemi'ne ait aslan heykelleri, Roma Dönemi aslan heykeli, mezar stelleri, mil taşları, mimari parçalar, sütun kaide ve başlıkları, Latince ve Grekçe yazıtlar ile Osmanlı mezar taşları ve aslan kabartmalı dibek bulunmaktadır.

22 Mayıs 2014 Perşembe

BÜYÜK CAMİİ

Resim 1. Büyük Camii
     Çankırı Büyük Camii vaya Sultan Süleyman Camii, Mimar Sinan dönemi yapılarından olup, Kanuni Sultan Süleyman'ın emri ile Sadık Kalfa tarafından inşa edilmiştir.

Kitabesi:
     Sülüs Hat'la yazılı kitabesinde;
"Buyurdu yapmağa isna yılında Bunu Sultan Süleyman tali-ül hayr Münadi görecek hayretle hatmin Didi tarihi ya cami-ul hayr"dörtlüğü yazılıdır. 1522 yılında başlayan inşaatın 1558 yılında tamamlandığı bilinmekle birlikte neden bu kadar uzun sürdüğü konusunda bilgi bulunmamaktadır.
Resim 2. Büyük Camii

      Büyük Camii Kare planlı olan Cami üzerinde ortada bir büyük tam kubbe ile bu kubbenin dört tarafında birer yarım kubbe bulunmaktadır. Bu kubbeler dört paye ve duvarlar arasındaki kemerlere oturmaktadır. Duvarları ve minaresi kesme taş, kubbe üstleri kurşunla kaplıdır. Cami'nin içi rokoko üslubu ile süslenmiş, bunların araları hat örnekleriyle bezenmiştir. Mihrab istalaktidlidir, zengin bir görünümü vardır. Minber'i taştan yapılmıştır. Kürsüsü köşeli ve gövdesi yuvarlaktır. Kapı söveleri mermer olup kemerleri kilit taşı, içleri oluklu konsol halinde çıkarılmıştır. Son cemaat yeri, dört sütuna dayanan üç kubbe ile örtülü ve iki tarafında istalaktidli mihrap nişleri bulunmaktadır.

      Merkez İlçe Mimar Sinan Mahallesinde bulunan Cami 1992 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilmiştir. 2012 yılında tekrar Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafında restore çalışmaları başlamıştır halen restore edilmektedir.


18 Mayıs 2014 Pazar

MEDRESELER

Buğday Pazarı Medresesi

Mustafa Hazım Efendi tarafından 1700 lü yılların sonlarında yaptırılan medrese yıllarca yün deposu ve inşaat malzeme deposu olarak kullanıldıktan sonra belediyemiz tarafından Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden kiralanarak kültürel amaçlı kullanılmaya başlandı. Kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarının yanı sıra Çankırı’nın son yıllarda öne çıkan kaya tuzu hediyelik eşyalarının üretildiği ve tuz odasının oluşturulduğu Buğday Pazarı Medresesinde kentin geçmişini yansıtan sözel kültürün yaşatıldığı odalar, yaran kültürünün tüm unsurları ve yöresel kıyafetler de sergileniyor. Medrese Çankırı’ya gelenlerin en önemli ziyaret mekanlarından birisi haline geldi.


Çivitcioğlu Medresesi

Çankırı’nın en önemli tarihi mekanlarından olan Çivitçioğlu Medresesi Çankırı Belediyesinin yaptığı tadilat ve tefriş düzenlemeleri sonunda kültür merkezi olarak hizmet veriyor. Ebru kursları, hat ve rölyef kursları verilen medresenin otantik atmosferinde ney dinlemek de ayrı bir huzur veriyor ziyaretçilere.

Cemaleddin Ferruh Dârulhadîsi

Taş Mescit


Çankırı'da Selçuklu Dönemi'nden kalma en önemli yapıdır. Moloz taştan yapılması sebebiyle tamamen yıkılmış olan şifahane kısmı, Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Alâeddin Keykubat zamanında Çankırı Atabeyi (Valisi) Cemalettin Ferruh tarafından 1235 yılında yaptırılmıştır. Cemalettin Ferruh şifahaneye ilave olarak 1242 yılında bir dâr-ûl hâdis inşa ettirmiştir. Halk dilinde bu yapı Taş Mescit olarak isimlendirilmektedir. Mimari özelliğinin yanı sıra yapıya önem kazandıran bir diğer husus ise, biri yapı üzerinde, diğeri heykel görünümünde olan iki adet figürlü taş parçanın varlığıdır. Birbirine dolanmış iki yılanın tasvir edildiği ve günümüzde “Tıp Sembolü” olarak kullanılan birinci parça yapı üzerinde bulunmaktadır.
Çankırı Müzesinde sergilenen ikinci parçada ise günümüzde “Eczacılık Sembolü” olarak kullanılan kupaya dolanmış yılan figürü bulunmaktadır. Eser uzun yıllar Mevlevihane olarak da kullanılmıştır.

ÇANKIRI FOLKLORU


Aslında çok geniş bir araştırma ve inceleme konusu olan Çankırı Folkloru'nu biz burada kısaca ve ana hatlarıyla ele alacağız. Bu konudaki müstakil eserleri de, yeni yetişen Çankırı evlatlarının mutlaka verecekleri inancını taşımak istiyoruz. Aksi takdirde, kendilerin den evvelki neslin işlemiş oldukları hatayı devam ettirmek gibi büyük bir vebali omuzlamış olacaklarını zannediyoruz.Genel bilgiler vermek bakımından Çankırı folklorunda etkili bir rolü bulunan gelenek ve görenekleri tanıtmak yerinde olacaktır.

Çankırı halkının yaşayışı ve dünyası hakkında öğrenmek istediklerimizin hemen tamamı merkez ilçe hayatından uzak kalmış olan köy ve kasabalarında daha geniş ve daha canlı bir şekilde görüle bilmektedir.Çankırı, değişen her türlü hayat şartları ve tarzına rağmen, gelenek ve göreneklerinden "öz olarak" çok şey kaybetmeyen nadir bir ilimizdir. Nitekim, yavuklusuna (nişanlısına) kenarı işlemeli mendil gönderen genç kızları kalmamış olsa bile, kırsal kesimde aynı kızları ve kadınları yolda yürürken hala erkeklerin önünden geçmezler. Çünkü sımsıkı ve hem de farkında olmadan, yürekten bağlı oldukları açıkça görülen "töre"ye aykırı bilirler erkek önünden geçmeyi...

Yine aynı şekilde, davullu-zurnalı, üç gün üç gece yapılan düğünlerin yerini, belediye nikah salonu veya düğün salonu törenleri almışsa da gerdeğe giren güveyi yumruklanır ve az önce sağdıçlar tarafından camiden (yatsı namazından) getirilmiştir.
Gelinlerin kına gecesi kınaları yakılır ve kına gecesi oyunlarında mutlaka bindallı veya üçetek giyilir.Bütün bu ve buna benzer hususlar, Çankırı'da gelenek ve göreneklerin "öz olarak" değil, şekil olarak bazı değişmelere uğradığını göstermektedir.Her sene kış mevsiminde büyük yaran sohbetleri ve hemen her düğünde, "baş donanması" merasimleri de gençler arasında uygulanmakta ve öz haliyle yaşatılmaktadır.Çankırı'da diğer illerimizde hemen hiç rastlanmayan bir husus daha vardır ki o da, genç lerin büyük bir çoğunluğunun, mahalli halk oyunlarını oynayabilmeleri, saz çalıp türkülerini aslına uygun tarzda söyleyebilmesidir. Mahalli halkoyunları, çeşitli okullarda kurulan ekiplerce yaşatılmakta, halk eğitimi kurslarında da bu oyunlar öğretilerek canlılığı muhafaza edilmektedir.

Hele Eldivan İlçesindeki düğünlerde kurulan "Seymen Alayı" aslından hiçbir şey kaybetmeden güzel bir gelenek olarak yaşatılmaktadır. Yine Eldivan ilçesinde yapılan eğlencelerde ve düğün lerde kukla gösterileri, kayda değer bir başka numunedir.

Çankırı Düğünleri

Günümüz Çankırı'sında köy ve kasabalarında çok önemli değişikliklere uğratılmamış düğün adetleri hakkında derli toplu bilgileri Merhum Hacı Şeyhoğlu Hasan Üçok'un, 1930, 1931, 1932 yıllarında Çankırı'da neşredilmiş ve Duygu Gazetelerindeki tefrika edilmiş yazılarından öğrenebilmekteyiz.Bu kaynaktan öğrendiklerimizi, günümüz Çankırı'sında yaşayan düğün adetlerinin şekli ile yer yer mukayese ederek sunacağız. Aslında elli sene önce kaydedilen düğün adetleri ile bugünün Çankırı'sında yaşayan adetler, genel hatları ile birbirlerinin aynısıdır. Lakin, bilhassa para yönü ağır basan ve aşırı masrafı gerektiren motiflerin, zaruri olarak terkedilmiş olduğu da bir gerçektir. Düğünlerde İlk Teşebbüs: 
Evlenme çağına gelen Çankırılı delikanlının anası, oğlu için aradığı münasip gelin adayını bulunca, bu durumu kocasına iletir. Bugün de aynı durum geçerli olmakla birlikte, daha çok oğlan bulduğu kızı anasına, anası da kocasına anlatmak tadır. Bunun üzerine, kızın kendisi ve ailesi hakkında lüzumlu araştırmalar yapılır, bilgiler toplanır. Kız, yapılan araştırmalar neticesinde ahlaken, bilgi ve beceriklilik bakımından müna sip görülürse dünürlüğe karar verilir. Köy ve kasabalarda bu durum geçerli ise de, şehir merkezinde kız ve oğlanın tanışarak anlaşarak evlenmelerine daha sık ratlanmaktadır.

Daha sonra, araya bir aracı konarak kızın anasına haber verilir. Kız anası da kocasına söyler, ağabeyi varsa onun da görüşü alınır, durum oğlan tarafına haber verilir. Bunun üzerine, kız tarafı ilk olarak normal bir masrafla alınabilecek takı ve eşyaların listesini oğlan tarafına duyurur. Eskiden bu listede beş adet beşibiyerde kulplu altın, iki çift elmas küpe, iki elmas yüz ük, iki elmas iğne, iki çift gümüş nalin, iki gümüş kemer, iki kaftan, iki Bağdat dokuması ipek çarşaf, iki hamam takımı, iki çift potin kalüş yer almakta idiyse de, bugün bunların çoğu istenmemektedir. İstenilenler sadece nişan yüzüğü, bilezik ve kolye ile altın zincir gibi takılar ve eş yalar olmaktadır. Diğer istekler, daha sonra belirlenmektedir. İstekler, oğlanın ailesi tarafından da ka bul edilmişse söz kesilmiş demektir.

Nişan Töreni:

Oğlan evi tarafından kabul edilerek alınan eşya ve takılar, kız evine gönderildikten sonra bir Cuma günü nişan yapılır.
Nişan günü, oğlan tarafının kadın ve kızları ile bir de defci davet edilir. Defci çalma ğa başlar. Her iki tarafın davet edilen kadınları oyun ve eğlencelerini birkaç saat kadar sürdür dükten sonra, ortaya bir kat elbiselik kumaş serilir. Bu kumaş, oğlan evi tarafından getirilen ziynet eşyaları ile birlikte, gelin kıza elbiselik olarak getirilmiştir.
Gelin olacak kız içeriye girince, elebaşılık eden kadınlar "Allah aşkına maşallah deyiniz, nazar değmesin" diye ihtarda bulunurlar. Gelin kız, yerde serili kumaşın üzerine gelip ayakta durur. Getirilen yüzük parmağına takılır. Diğer mücevherler de elbisesi üzerine iliştirilir.

Bunlardan sonra gelin kız, önce oğlan tarafının (annesinden başlamak üzere) ellerini öper. El öpme sırasında, getirilen özel hediyeler de takılır.
Şimdi ise (daha çok şehir merkezinde) bu nişan merasimi, oğlan ile kızın, davet edilen her iki taraf akrabaları huzurunda ve kız evinde, birbirine kırmızı bir kurdele ile bağlamış nişan yüzüklerinin, hatırı sayılır bir akraba veya eş-dost tarafından takılması şeklinde yerine getirilmektedir. Nişan merasimindeki eğlence ve hediye vermeler de, bu esnada yapılmaktadır.
Şerbet İçilmesi: 
Genelde kısmi değişikliğe uğramasına rağmen, şerbet içilmesi de şu şekilde olur: Kadınlar tarafından nişan töreni yapılmadan bir iki gün evvel ailenin durumuna göre erkekler tarafından da tören yapılır. Törende dualar okunur ve şerbetler içilir. Şerbet içme adeti sadece kadınlar arasında ya pılmaktadır ve özellikle "darısı başına olsun" dilekleriyle, genç kızlara içirilmektedir.
Kadın ve erkekler arasında bu şekilde nişan töreni tamamlandıktan sonra, kız oğlan tarafına geçmiş sayılırdı ve bugünden başlamak üzere oğlan anasına gelinlik etmeğe başlardı. Gelinlik etmekten maksat, gelin olan kızın kaynana ve kayın babasına kat'iyyen yüksek sesle söz söylememesidir. Mecburi bir durum olursa, çok hafif bir sesle konuşabilmesiydi.
Gelin kız her nerede oğlan tarafından bir kadınla karşılaşsa, onların ellerini öper. Yan larında hiç kimseyle konuşup eğlenemez... Aksi takdirde, gelin hakkında hiçte hoş olmayan dedikodular bir anda yaygınlaşır. Ancak, gelinlik etme adeti günümüz Çankırı'sında genellikle kasaba ve köylerinde bu şekildedir. Merkezde ise gelin kızlar sözlüsü veya nişanlısı ile el ele-kol kola gezebilmekte, eğlenebilmektedir.
Nikah Töreni Veya Düğün (Dün): 
Çankırı'da nikah töreni yahut düğün, eskiden şu şekilde yapılmak taydı:
Mahalle bekçisinden, imamından, muhtarından başlayarak diğer yetkililere bahşiş ve harçlar verildikten sonra, mahalle imamına hitaben izinname çıkartılırdı.
İzinname"de "... mahallesi imamı efendi, badesselam inha olunurki... nam bikri ile evlen mesine canib-i şer'i şerifeden izn-i şer'i lahık olundu vesselam.." tarzında beyan bulunurdu, izin namede, "Mihr-i müeccel" ve "mehr-i muaccel" diye tespit edilmiş iki yer bulunurdu.
"Mihr-i müeccel" nikah bedeli, "mehr-i muaccel" de erkeğin vakti olmayıp ta geline ait mücevheratı ve diğer eşyaları ileriki bir zamanda yapılmak üzere adet ve miktarının bedeli demekti. Bu durumları beyan eden hususlar, izinnamedeki tespit edilen yerlere yazılırdı.
Ölüm veyahut başka bir surette ayrılık vaki olur ise izinnamedeki yazılı hususlar, kadının hakkı olarak gerekirse mahkeme hükmü ile alınırdı.
İziinnameler, mahalle imamları tarafından muhafaza edilerek saklanırdı. Nikah duasına mahallenin ulema ve diğer sayılır kişileri davet edilirdi. Kızın bir vekil iki şahidi, oğlanın da aynı şekilde bir vekil, iki şahidi davetliler arasında bulunurdu.
Nikaha başlanmadan önce imam efendi tarafından, yapılacak veya yazılacak birşey olup olmadığı sorulur, varsa şayet, yapılır veya yazılırdı.Nikah miktarına gelince, öteden beri nikah miktarı pazarlık suretiyle yapılması adet idi. İmam Efendi meclisin ortasına oturur, sağ tarafına oğlanın, sol tarafına da kızın vekil ve şahitleri otururdu.Kız tarafına hitaben "İsteyiniz bakalım.." derdi.
Bu şekilde kız tarafı ile oğlan tarafı arasında, imam efendi hakemliğinde sürüp giden pazarlık sonucunda bir bedel tespit edilirdi. Miktarın tespitinden sonra nikahın aile kuruluşunda esas olduğunu beyan eden bir Hadis-i Şerif okunur herkes diz çöker, ellerini açık olarak dizleri nin üstüne koyarlardı. Yalnız imam efendi elinin birisini kapalı olarak dizinin üstüne koyardı. Sebebi ise nikah esnasında oğlan evinin düşmanları büyü yapılabilir düşüncesiydi.
İmam oğlanın vekiline hitaben üç defa:"-Allah'ın emriyle, Peygamberin kavliyle, filanın kızı filan hanımı, kendi tarafından vekaleten filan efendiye asaleten alıverdin mi?..." diye sorardı. Oğlanın vekili ise "Alıverdim" diye cevap verirdi. İmam efendi de, bunun üzerine "Ben de akdi nikah eyledim." deyip elini açar ve uzunca bir dua okurdu.
Daha sonra orada bulunanlara şerbet verilir, artan şerbet de uygun görülen yerlere gönderilirdi. Kız tarafı da bir tepsi baklava ve hediye ile karşılıkta bulunurdu. Kurban bayramlarında arife günü kız evine kurban göndermek adetten idi. Buna da, kız tarafı bak lava ve diğer hediyelerle karşılık verirdi.
Bugün: 
Çankırı'daki nikah ve düğün adetlerinin eskiye karşılık, bu adet lerin pek çok yönü, günümüzde bazı değişikliklere uğramıştır. Bu değişikliklerin en önemli sebebi, hiç şüphesiz ki, artan ihtiyaçlar ve her yönden sağlanan sosyo ekonomik değişim ve gelişmelerdir. 
Günümüz Çankırı'sında nikah akdi, resmi ve imam nikahı olmak üzere iki ayrı safhada yapıl maktadır. Resmi nikah, daha çok düğün merasimi ile birlikte yapılmaktadır. Ekonomik zorluklar ve bir de zamandan tasarruf etme kaygısının tabii bir neticesi olarak düğün merasimi şekline dönüştürül müş olan resmi nikah (belediye nikahı) işlemi, genellikle Belediye Nikah Salonu veya benzeri bir yerde yapılmaktadır.
Belediye Evlendirme Memurluğu tarafından tayin edilen gün ve saatte, nikah salonunda "ni kah ve düğün merasimleri" yapılacağı, matbu halde bastırılan davetiyelerle eş-dost ve akrabalara önceden duyurulur. Davetliler, nikah saatinden 15-20 dakika önce salona gelerek yerlerini alırlar. Hemen ar dından da damat tarafından gelin, salona getirilir. Gelinle damat, nikah saatine kadar bir süre, davetlilerin bulunduğu salondan ayrı bir odada bekletilir ve nikah esnasında yapacakları işler hakkında, nikah memuru tarafından kısa bilgiler verilir.
Nikah memuru ile gelinle damat tarafının şahitleri salondaki masada yerlerini aldıktan sonra, gelin ve damat kol kola salona girerler. Salondaki davetliler, ayağa kalkarlar ve gelinle damadı alkışlarlar. Masaya vardıklarında önce gelin, şahidinin karşısındaki sandalyesine oturur, damat da kendi şahidinin karşısına oturur.
Belediye nikah memuru, varsa tebrik ve telgrafları okur. Ardından da, Medeni Kanun'un ilgili maddesine göre Belediye Başkanınca kendisine verilen yetkiye dayanarak nikahlarını kıyacağını yüksek sesle duyurur ve önce kıza, sonra da oğlana ayrı ayrı;
"-Filan kızı filan... falan oğlu falanı kocalığa kabul ediyor musun?",
"-Filan oğlu filan... falan kızı falanı, eş olarak kabul ediyor musun?.." diye sorar.
Kız ve oğlan yüksek sesle "evet" dedikten sonra, önce kız, ardından da oğlan, deftere imza atarlar. Şahitler de imza attıktan sonra, evlendirme memuru her ikisini de yüksek sesle "karı-koca" ilan eder. Bunun üzerine damat, kızın ayağına basarak duvağını açar. Davetliler alkışlarlar...
Nikah tamam olduktan sonra, gelinle damat, salonun çıkış kapısında durarak, davetlilerin tebriklerini kabul ederler. Davetlilerin tebrik işi bittikten sonra, kız ve oğlan tarafı, hep birlikte hatıra fotoğraf ları çektirirler. Bu iş de tamam olunca konvoy halinde şehir dolaşılarak oğlan evine ulaşılır.
İmam Nikahı: 
Dini nikah da denilen imam nikahı, ya resmi nikahtan veya gerdeğe girmeden hemen önce yapılır. Bu nikah işleminde, eskiden olduğu gibi izinnameler yoktur. 
Günümüz Çankırı'sında dini nikah, kızla oğlanın birbirlerini görmelerinde bir mahzur bulunmamasını sağlamak için nişandan hemen sonra da yapılmaktadır. Yine bugünkü Çankırı'da düğün merasimlerinin bir başka bölümü daha vardır: Resmi nikah ile birlikte düğün salonunda yapılanların haricinde, üç gün önceden kız ve oğlan evlerindeki şenliklerdir bu bölüm...
Bu şenlikler genellikle Cuma günü kadınlar arasında başlar. Kına gecesi ve son günün gündüzüne kadar devam eder. Kız evinde şenlikten sonra kadınlar arasında mevlid okutulur. Kına gece sinde oğlan evinde ise, "Baş Donanması" yapılır.
Baş Donanma: 
Bu adet, eskiden daha teferruatlı ve geniş bir şekilde yapılmakta iken, bugün tam olarak uygulanamamaktadır. Öyle ki, ekonomik durumu yerinde olmayan aileler, külfetli olduğu için her yönüyle mükemmel ve geleneklere-göreneklere uygun bir düğün yapamadığı gibi, durumu yerinde olan zenginler ise, düğünlerini balolarla yapmayı tercih eder olmuşlardır. 
Günümüz Çankırı'sında Başdonanması, genel olarak Yaran Sohbetleri'ndeki şenlik vb. oyun larla renklendirilen bir hal almıştır. Bu da her yıl kış mevsiminde yapılması gereken ama çeşitli sebeplerden dolayı ihmal edilen Yaran Sohbetleri'ne, yeni nesillerin özleminden kaynaklanıyor olsa gerek...
Oğlan evinde baş donanması yapılırken, kız evinde de kına yakılır.

Kına Yakma:

Oğlan evinde baş donanma yapıldığı saatlerde kız evinde kına yakılma şöyle olur: Kız evi yakınları yatsı namazından evvel gelerek kız evinin büyük olan odasında belli bir yere otururlar. Oğlan evi tarafından gelenler ise ayrı oturur. Defçi kadınlarla birlikte türkü söyleyenler de bulunur.

Yatsı vakti sonunda oğlan tarafından olan kadınlar, oğlan evinde toplanır. Toplu halde kız evine giderler. Oğlan tarafından giden kadınlar, çok süslü giyinmeye itina gösterirler. Bu ka dınlardan ikisi, ellerinde tepsiler içinde her çeşit kuru yemiş ile birlikte kınayı da götürürler.

Eskiden bu gidiş, özel bir tören şeklinde idi ise de, şimdilerde gayet sadeleşti rilmiş ve normal hale getirilmiştir. Kına gecesinde eski adetlerden kalanlar, çerez yemek, oyna mak ve kına yakmak üzere çok az sayılacak motiflerdir. Havai fişekler atıl ması ve oldukça yüklü miktarda para masrafını gerektiren diğer motiflere de rastlanılır.
Oyunlar oynandıktan, çerezler yendikten sonra yaşlı ve becerikli kadınlar, dua ve ilahiler okuyarak, gelini evin ortasına oturturlar ve törenle kınasını yakarlar. Daha sonra oğlan evinden gelen kadınlar evlerine giderler. Kız evinde kalan gelin kızın arkadaşları, ona arkadaşlık ederek sohbet ederler. 
Gelin Çıkarma:
Çankırı'da gelin çıkarma adedi, geçmiş yıllardaki duruma bakarak, günümüzde bir hayli değişikliliklere uğramıştır. Diğer gelenek, görenek ve adetlerde olduğu gibi, masraftan kaçmak ve günün icaplarına aslını bozmadan uyabilmek kaygısı ile uğratılan bu değişik gelin çıkartma adet lerinin dün ve bu günkü hâlleri şu şekildedir.
Kına gecesinin ertesi günü, gelin çıkartma merasimi yapılır. Sabahleyin erkenden, oğlan evinin her tarafı temizlenir. Eski tantana, şaşaa yerine bir sükunet çökerdi. Oda tarafında, güve yi ile yanına gelen bir kaç genç arkadaşından başka kimse kalmazdı. 
Davullar bir yandan ağır ve dertli havalar çalarken, öte yandan da kuşluk vakti (öğleye doğru) güveyinin gireceği hamam te­mizlenerek hazırlanırdı. Hamamda saz takımı şen havalar çalar ve aynı zamanda güveyi ile arka daşları hamama giderlerdi. 

Öğle ezanı okunduğu zaman, bir gün öncesinden okuyucular vasıtasıyla yapılan davetler üzeri ne oğlan evi tarafı oğlan evinin önünde, kız evi tarafı da kız evi önünde toplanırdı. Oğlan evi tarafından bindirilen 20-30 kadar süvarinin (atlının) önünde davullar zurnalar çalar, köçekler oynayarak kafile (gelin alayı) yola çıkardı. Daha önceden çeyizi götürülen katır ların iki katı süslenmiş hayvanlar, kafileyi takip ederdi. Sağdıç ta aynı şekilde süslü bir ata bindirilir ve gelin getirmek için hazırlanan arabalar, arkalarında yüzlerce seyirci ve davetli ile kız evine giderlerdi. Kız evine varmadan yolda sancakların önü kalabalık olurdu bazen Çankırı cadde ve sokaklarına sığmaz hale gelirlerdi.Bu şekilde kız evi önüne varırlardı. Kız evi önünde toplanan kalabalığa, kız evi tarafın dan şerbetler dağıtılırdı.

Kuşak Bağlama: 
Gelin, babası evinden çıkarken, avluda en yakın akrabalar ve bir de hoca bulunurdu. Gelini avlu ortasına dikerler, en yakın akrabasından ve zenginlerden birisi, gelinin beline bir kuşak veya gümüş kemer bağlardı, gelinin beline kuşak bağlayan kişi, kendi kesesine göre, gelinin cebi ne para da koyardı. Orada bulunan hoca dua eder, duasından sonra gelin orada bulunanların elini öperdi. Gelin, bineceği ata (veya arabaya) kadar iki ta rafına kilimler gerilerek, kimseye gösterilmeden götürülürdü. Gelin, en yakın ve yaşlı akraba sından iki hanımla birlikte arabasına biner, diğer arabalara da diğer kadınlar binerlerdi. Gelin tarafının çeyizi, oğlan tarafının hazırladığı çeyizle aynı kıymette olurdu. Her iki tarafın çeyizlerinin yüklenmesi için 20-30 kadar katır hazırlanırdı.
Bazen süslü bir rahlenin üzerine Kur'an konur ve sırmalı örtülerle örtülürdü. Bu rahle ön tarafta ve başta götürüldü ki, gelin kızın okuma bildiğine işaret gösterilirdi. Çeyiz, her katırın üzerine telli oda takımları, kilimler, halılar örtülmek suretiyle yüklenir ve herkesin gözleri kamaştırılmak istenirdi.Gelini taşıyan vasıtalar, at, tahterevan, tatar arabası, lando veya yaylı arabalar gibi vasıtalar idi. Bu halde kafile (düğün alayı) giderken mezarlık civarına gelince dururlar ve davul zurnalar susturulur Fatihalar okunurdu. 
Yastık Götürmek: 
Gelin çeyizi yükletildiği ve gelin alayı hareket ettiği sırada gençlerden birisi bir köşe yastığını kaçırıp hamama götürürdü. Güveyi, yastığı götüren gence bahşiş verir ki, bu bahşiş gelinin evden çıkartıldığı, ve yola koyulduğu haberinin bahşişidir.
Gelin alayı şehrin merkez mahalle ve caddelerinden geçerler. Alay geçerken önlerine ipler gerilir ve düğün sahibinden bahşişler alınır. Bu şekilde gelin, yeni evine getirilir. Oğlan evinin büyükleri ve yakın akrabaları yanlarında bir imam ile evin önünde beklerler. Gelin eve girince dua edilir. Gelin, önce kayınbabasının ve büyüklerinin ellerini öper, kayınbabası ve akrabaları, gelin in başına kuru yemişle karışık bozuk para serperler. Bu paralar oradaki çocuklar tarafından kapışılır ki, uğur ve bereket sayılmaktadır. Gelin, hazır edilen odaya alınır.
Güveyi Girişi : 
Gelin, oğlan evine geldikten bir kaç saat sonra, kız evi tarafından hazırlanan baklava ve etli yiyecekler getirilir. Bunları getirenlere de bahşişler verilir. Bu yiyecekler sadece gelin ile damat beye aittir.
Hamamdan çıkarılan damat, yatsı namazına camiye götürülürdü. Namaz çıkışında, eve bir haberci gönderilir (Çok önceleri bu haber, fişek atılarak duyurulurmuş). Gelin odasına iki bardak şerbet hazırlanırdı. Gelin hanım, duvağı örtülü halde, odanın bir tarafına dikilirdi. Orta yerde bir yatak, bir tarafa da seccadeler serilirdi. Oda ortasına serilen bu yatak, gündüz kim serdi ise o kişi tara fından kaldırılırdı. Güveyi kapıya geldiğinde, imam dua ederdi. Güveyi yaşlıların elini öperdi. Bu sırada kapı açılır ve güveyi süratle içeri girerdi. Çünkü gençler tarafından güveyinin sırtına yumruk vurmak adettir. Güveyi acele davranmazsa epeyce yumruk yerdi.
Güveyi gelinin bulunduğu odaya girer. Orada gelinle birlikte bekleyen yenge, gelinin duvağını açar ve ikisini el ele tutuşturarak çıkardı. Güveyi ve gelin, ilk önce seccadenin başına giderek iki rekat hacet namazı kılarlardı.
O gece edilen duaların mutlaka kabul olunduğuna itikat edilirdi. Namaz kılınıp, dualar
edildikten sonra kalkarlardı. Oğlan bir köşeye oturur, kızı da yanına alırdı. Kıza bir kaç soru sorardı. Kız cevap vermezdi. Oğlan, önceden hazırladığı söyletmeliği (elmas veya altın yüzük vb)
verirdi. Bunu verince kız da konuşmağa başlardı. Güveyi daha sonra gelinden su isterdi. Gelin, önceden hazırlamış olduğu şerbetleri verir ve birlikte içerler ki içilen bu şerbet ağız tatlılığına, yani tatlı dilli ve güler yüzlü olmağa işaret sayılırdı. Son ra kız evinden gönderilen yiyecekler yenilirdi...

Çankırı Düğünlerinde Söylenen Türkülerden Örnekler
Bayrak Kaldırma Havası
Çankırı köylerinde, düğün evinin önünde bayrak dikme adeti vardı. Buna, "Bayrak Kaldırma" denilirdi. Bayrak kaldırılırken, davul-zurna ile şu türkü çağrılırdı:

Dan yüzüne dan yüzüne Dan uykusu tatlı olur 
Vurdum dilberin dizine Kaldırırlar akşam seni
Çayırda bostan bozuyor Öğle işi firkatli olur 
Öksüzler bakar gözüne Yıldırırlar akşam sen

Halay Çekme Havası
Çankırı köylerinde on beş-yirmi genç yahut orta yaşlı grubu, el ele tutuşarak bir yarım halka (hilal) oluştururlar. Halkanın her iki başında bulunanlar, ellerinde mendil yahut birer çevre sallar ve çalınan havanın ahengine uygun olarak ağır ağır dönmeğe başlarlar. Davul ve zurna bu yarım dairenin ortasında durur ve genellikle şu havayı çalardı.

Sarı kavun dilimi Gidiyorum Çorum'a 
Nitdin oğlan gülünü Bir taş değdi koluna 
Gülünü elinden alan Kolum sarılmak ister
Bulsunlar Allah'ından Yarin ince beline 
Aman aman sarı kız Aman aman sarı kız 
Yatamam ben yalınız Yatamam ben yalınız

"Aman aman" nakaratına gelince, baştakiler daireden ayrılarak iki ellerinde mendiller olduğu halde hoplamağa başlarlar. Buna göre diğerleri de hoplaya hoplaya çevirirler. Oyundan sonra halay başı olan, davulcuya bahşiş verirdi.

Gelin Havası
Gelin, güveyi evine götürülürken, davul-zurna şu havayı çalardı:

Karacamın taburunu bozmuşlar 
Karamandır her kardeşim karaman
Bozluğun dağını ne çok gezmişler 
Bekar olsam gitse canım aramam
Karacamı sinesinden üzmüşler 
Ben illerin evlerinde duramam 
Karacam karacam aslan karacam 
Karacam karacam aslan karacam
Anan yasdık koysun yaslan karacam 
Anan yasdık koysun yaslan karacam

Bu türkü uzun bir bozlaktan kalmış iki parça olup hikaye ettiği hadisenin; "bir kızı seven iki erkekten birisinin gelini götürürken diğeri tarafından saldırıya uğrayarak Karaca denilen damadın göğsünden vurulmak suretiyle gelinin kaçırıldığını" anlattığı, Hacı Şeyhoğlu Hasan Üçok derlemesinde bahsedilmektedir.

Tan Havası
Tan havası, Sabah Namazı'ndan yarım saat evvel düğün evinin en yüksek odasında çalınırdı. Ne kadar davul zurna varsa bu havaya katılırdı. Bir kasaba halkını derin uykusundan kaldıran bu hava çalınırken de şu türkü söylenirdi:

Gel felek gurbette alma canımı 
Gülüşan beylerinin gülü solarmı 
Feleğin elinden çektiğim neler
Duyar düşmanlarım şadıgam olur 
Bozulmuş bağlara bülbül konarmı 
Ayrılır ateşi bağrımı deler

Yıkıp viran etme mamur hanemi 
Evveli ağlayan sonra gülermi 
Eşinden ayrılmış gurbete salar

Yuvada yavrular perişan olur 
Düşürdün dillere felek sen beni 
Düşürdün dillere felek sen beni

Gelin Övme Türküsü
Gelin, güveyi evine getirildiğinde, önceden hazırlanan odanın kapısına telli-duvaklı ola rak dikilirdi. Defçi kadınlar da gelini övmeğe başlarlardı. Ve şu türküyü söylerlerdi:

Hoş geldin allı gelin Hoş geldin allı gelin Hoş geldin allı gelin
Sefa geldin pullu gelin Sefa geldin pullu gelin Sefa geldin pullu gelin
Haçan gelin haçan gelin Gelinimiz gelir güle güle Gelin hanım evinden ağlayarak çıktı ,
Evlere güller saçan gelin Nur doğdu birden bire Annesinin ciğerini dağlayarak çıktı
Oğlumuzu alıp kaçan gelin Kayın ana iyi dilekler dile Güveyi beğ de yollara düştü

Çok şükür geldi gelinimiz 
Şen oldu evimiz gönlümüz

Defçi kadınlar bu sefer de kaynana karşısına geçerek şu türküyü söylerlerdi:
Güveyi beğin annesi annesi Oğlan bizim kız bizim
Ellerinde güller kokası Gelin hanım iki gözüm
Gelin hanıma iyi günler veresi Kulağında kalsın sözüm

Çok şükür geldi gelinimiz Çok şükür geldi gelinimiz 
Şen oldu evimiz gönlümüz Şen oldu evimiz gönlümüz
Benin ağam kadı ile müderris Kavağın dibine gülük bastırdım
Kayık gelse Üsküdar'a gideriz Ben o zeybeği ağam diye astırdım
Gelse bile kötüleri nideriz Basaksız evlere basak yaptırdım
O yavrunun düğmeleri çiziktir Hayatsız evlere hayat yaptırdım
Feslikan'a ben atımı bağladım O yavrunun düğmeleri bir sıra 
Yar gelip geçtikçe gönlüm eğledim A kız biz gidelim gayrı Mısır'a
Ben o yara sabah selam yolladım 
O yavrunun düğmeleri bir sıra 
A kız biz gidelim kayrı Mısır'a

Türkünün sonunda da güya kaynana söylemiş gibi şunu derlerdi:
Evimin sıçanı geldi Sırrım açanın geldi 
Gündüz yazup Gece okuyanım geldi

Gelin Almaya Giderken

Hendekten sesini aldım Karşıdaki gök ekin
Başından fesini aldım Aldırdım elimdekin
Koca köyün içinde Her soran benzin sorar
Beğendim seni aldın Hiç sormaz kalbimdekin
Amanın güzelim bize gel Amanın güzelim bize gel 
Allar, allar giy de bize gel Allar, allar giy de bize gel
Şu dağlar çiçeklendi Şu dağlar meşe dağlar

(A kız) yareler pürçeklendi Anam köşede ağlar
Çek bayraktar bayrağı Yari bana vermezler
Ayrılık gerçeklendi (A kızlar) ateş düşeni dağlar
Amanın güzelin bize gel Amanın güzelim bize gel
Allar, allar giy de bize gel Allar, allar giy de bize gel

Kına Yakarken Söylenen Türkü:
Hani bu kızın anası Esvap yülüğün ak taşlar 
Elinde mumlar yanası Yiyip içtiğin ocaklar
Allah muradını veresi Gölgelenip geçtiğin ağaçlar 
A kızım kınan kutlu olsun A kızım kınan kutlu olsun 
Vardığın yerler şen olsun Vardığın yerler şen olsun
Küçük dayın atın yeder Bir elinde tava sapı 
Büyüğü yanında gider Bir elinde helva topu
O da babasına bedel Bu da öküzün hakkı 
A kızım kınan kutlu olsun A kızım kınan kutlu olsun 
Vardığın yerler şen olsun Vardığın evler şen olsun

Diğer Düğün Türkülerinden Örnekler
Şu dağın başında vatanım yurdum Evlerine varamadım köpekten
Kadir Mevlam bize eylesin yardım Telli uçkur çezemedim ipekten
Bir değil, beş değil, on değil derdim Akşam sabah yapışırım bilekten 
Açıldı yareler uç verdi gayri Ben bu derdin hangisine yanayım
Her sabah her akşam okunur ezan Evleri olsa da yüksek olmasa
İki ayağım tutmaz odamda gezem Ayrılık olsa da ölüm olmasa
Katibim yok benim mektubun yazan Yarin yolladığı güller solmasa
Ben bu derdin hangisine yanayım
Gel otur yanıma illere karşı Karşıdan karşıya el etme yarim
Şen olsun sevdiğim gezdiğim çarşı Seni görmeyeli nice oldu halim 
Ya ben ağlamayayım kimler ağlasın Genç yaşımda beni bitirdin zalim
Şu deli gönlümü kimler eğlesin 
Ben bu derdin hangisine yanayım
Şu karşıki bağlarda üzüm deveği Şu dağın başında bir tutam çiçek 
Ne sen gelin oldum ben güveyi Ne kadar söylesem o kadar gerçek
Sağ olup gelirsem bir gün yurduma İnanmazsan kadı efendi beni yemine çek 
Sen gelin olursun ben de güveyi Yarin gözü yaşlı yemini bilmez
Aman Allah ben bu derdi nideyim
Genç yaşımda dağlara mı gideyim.

ÇANKIRI'DA SÜNNET DÜĞÜNLERİ

Her ailenin, erkek çocuğu sahibi olduktan sonra ilk telaşı, çocuklarını sünnet ettirmek, kaygısıdır. Bu hal ve kaygı, İslami bir adet olarak yaşanmaktadır.
Çankırı'da yaşayan sünnet adetleri, bundan yarım asır öncesinde çok büyük masrafla yapılan ve debdebesi bol düğünler şeklindeydi. Büyük oranda şekil değişikliğine uğratılmış ve mümkün olduğu kadar az masrafla hatta her ailenin kendi maddi durumuna göre yaptığı sünnet düğünleri günümüzde şöyle cereyan eder:

Düğün Başlangıcı: 
Çankırı'da sünnet düğünleri genellikle sonbahar mevsiminde yapılır. Çünkü bu mevsim, her aile için bir çok telaşın son bulduğu ve her şeyin bol olduğu bir mevsimdir.
Düğün öncesinde, sünnet olacak çocukları için evlerde birer yatak (Karyola veya somya) süslü olarak hazırlanır. Çocuk tek ise tek yatak, bir kaç tane ise bir karyolaya üç dört çocuk yatırılır. Ev, bir bayram yeri gibi süslenir. Sünnet edilecek çocuk için hazırlanan düğüne, matbu olarak yapılmış davetiyeler ile eş dost ve akrabalar çağrılır. Davetlilere pilav, ayran asıl olmak üzere, ailenin durumuna göre yemek ziyafeti verilir. Yemekten sonra mevlid okutulur, ilahiler söylenir. Çocuklar ise, alınlarında "maşallah" yazılı ve özel olarak hazırlanmış sünnet elbiseleri giydirilmiş vaziyette, arabalarla şehirde gezdirilir. Ki bu hal çocuğu sünnet olmağa iyice alıştı rır, ısıtır diye kabul edilmektedir.

Sünnet Olmak: 
Sünnet olacak çocuklar, evde hazır bulunan sünnetçi önüne getirilince, hafızlar tarafından "aşr-ı şerif" okunur, fatihalar okunur. Bir yandan da dışarıda davul zurna veyahut başka çalgılar varsa çalmaya devam eder. Bu esnada çocuk veya çocuklar sünnet edilir. Çocuk ağlamaya başlarsa, hemen açılan ağzına bir parmak bal sürülür (bu eskiden yapılmakta idi ki şimdilerde yapıldığına pek rastlanmıyor).
Kısaca anlatmaya çalıştığımız sünnet düğünleri, genel olarak Türkiye'nin bir çok yerinde benzer adetlerle yapılır. Çankırı'ya has olan sünnet düğünü motifi ve unsurları ise, yukarıda izah ettiğimiz şekildedir.

ILGAZ DAĞI

Resim 2. Ilgaz Dağı

        Ilgaz Dağları, Batı Karadeniz Bölgesi’nin en yüksek dağ kütlesidir. Kastamonu-Çankırı yolunun 1.775 m’lik bir geçitle aştığı Ilgaz Dağı, doğu-kuzeydoğu, batı-kuzey batı doğrultusunda 50 km uzunluğunda oval bir kütle oluşturur. En yüksek zirvesi Büyükhacat tepesi 2587 m, ikinci zirvesi Küçükhacat tepesi ise 2546 m yüksekliktedir. Ilgaz Dağı, zengin bitki örtüsünün meydana getirdiği eşsiz doğal güzelliklere sahiptir. Ankara-Çankırı-Kastamonu Devlet Karayolu ile Ankara’ya 200 km, Ilgaz ilçe merkezine ise 25 km uzaklıktadır. Milli Park arazi yapısı ve bitki örtüsü genellikle serpantinler, şistler ve volkanik kayaçlardan oluşur. Dağ oluşum hareketleri yönünden ilginç örnekler bulunmaktadır. Yöre değişik karakterde vadiler, sırtlar ve doruklardan oluşur. Üstün değerde peyzaj güzellikleri sunan jeomorfolojik bir yapıya sahiptir.
Resim 1. Kayak Merkez
Ilgaz Dağları eteklerinden doruklarına doğru değişen, eşsiz güzellikte sarıçam, karaçam ve köknarın hakim olduğu ağaç türleri ile kaplı sık orman yapısına sahiptir. Bu orman yapısı ve saha, zengin bir orman altı bitki topluluğu ile desteklenmektedir. Bu bitki topluluğu içerisinde özellikle orkidelere çok sık rastlanmaktadır. Ilgaz Dağı şairlere ilham vermiş hakkında yüzlerce şiir yazılmıştır. Belki de Türkiye’de başka hiçbir dağ için bu kadar şiir yazılmamıştır. Çankırı’nın yetiştirdiği müstesna şahsiyetlerden olan Sadık ÇAKIRSİPAHİOĞLU 2006 yılında sadece Ilgaz ile ilgili elli şiir derlemesinin bulunduğu “Ilgaz Şiirleri Antolojisi” kitabını çıkarmıştır.